Yüzyılın keşfi Göbeklitepe
Göbeklitepe Arkeolojik Alanı, Şanlıurfa kent merkezinin 18 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarındadır. Alan 1963 yılında, İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortaklığıyla gerçekleştirilen bir yüzey araştırması sırasında keşfedilmiş ve “V52 Neolitik Yerleşimi” olarak tanımlanmıştır. Alanın gerçek değeri, 1994 yılından sonra başlatılan kazı çalışmaları ile ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çalışmalar sonrasında, Göbeklitepe’nin 12000 yıl öncesine uzanan bir kült merkezi olduğu anlaşılmış.
Çapları 30 metreyi bulan yaklaşık 20 yuvarlak ve oval yapının ortasında 2 adet “T” biçimli, 5 metre yüksekliğinde, kireçtaşından bağımsız sütun yer almaktadır. Yapıların iç duvarlarında da daha küçük sütunlar bulunmaktadır. Göbeklitepe ile ilgili bahsi geçen bilimsel veriler, arkeoloji çalışmalarında neolitik dönemle ilgili kuramsal çerçevenin ve tarihlendirmelerin yeniden değerlendirilmesini gerektiren önemli bilgiler vermektedir. Göbeklitepenin, konumu, boyutları, tarihlendirilmesi ve yapılarının anıtsallığı ile Neolitik dönem için ünik bir kutsal alan olduğu anlaşılmıştır. Alan, 12000 yıl boyunca doğal çevresi içinde dokunulmadan kaldığından önemli arkeolojik buluntu vermekte.
Yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olan avcı ve toplayıcı insan toplulukları zamanında, şehir hayatına henüz geçmeden inşa edilen ilk tapınak olan Göbeklitepe, son yılların “en büyük arkeolojik keşfi” olarak gösterilmektedir. Yaklaşık 12 bin yıl öncesinde nasıl tasarlandığı hala cevap bulamayan tapınak, Mısır Piramitleri’nden ve İngiltere’deki Stonehenge’den yaklaşık 7 bin 500 yıl önce inşa edilmiş olmasıyla da tüm dikkatleri üzerine çekmektedir.
Hala Sırrını Koruyan Gizemli Olaylar
Teorilere göre ilk insanlar, burayı bir tapınma merkezi olarak görüyordu. Kendilerine dini bir merkez belirlemiş topluluğun bu merkeze yakın olma ihtiyaçları ise onları yerleşik yaşama mecbur bırakmıştı. Tapınak çevresinde yaşayan insanlar, yeterli kaynak elde edebilmek için zamanla tarımsal üretime geçmiş, böylece dini inanç ve tapınaklar beraberinde tarımı ve yerleşik yaşamı onlar için zorunlu kılmıştı.
Tapınmanın yanı sıra, Göbeklitepe’nin aynı zamanda kalabalık grupları bir araya getiren kültürel bir etkileşim merkezi olduğu ileri sürülüyor. Ayrıca konumu itibariyle pek çok yeri görebilen bir tepeye inşa edilmiş olması, dönemin insanları için buranın kült bir buluşma noktası olduğunu kanıtlıyor.
İnsanlığın doğuşunu niteleyen, dünyanın gelmiş geçmiş en önemli arkeolojik kazısı Göbeklitepe tapınakları, yapımından yaklaşık 1000 yıl sonra üzeri toprakla kapatılarak tarih sahnesinden siliniyor ve işin ilginç yanı, bu durum günümüzde hala nedenini sır gibi koruyor.
Kazı çalışmalarının başında, yapıların yeryüzündeki ilk uygarlığı oluşturan Sümerler tarafından inşa edildiği düşünülmüş, ancak araştırmalar devam ettikçe tapınakların çok daha eski dönemlerden bugüne ulaştığı anlaşılmıştır.
Sümerler’den 7 bin yıl kadar öncesine dayandığı düşünülen Göbeklitepe’nin, insanlığın henüz ok ve zıpkınlarının ucuna keskin taşlar bağlamayı bile yeni yeni öğrendiği düşünülen bir ilk çağda nasıl yapıldığı bilinmemekle birlikte, naçizane düşüncem, gizemini sır gibi koruyan bu tapınakların insanlık için “ilk umut ışığı” ve başta tarım ile kendini gösteren yerleşik hayatı, devamında binlerce yıl içinde kültürü, sanatı, dini yani uygarlıkları meydana getiren, dolayısıyla bizi günümüze dek geliştiren eşsiz bir yapı oluşudur.
Bilinmezlikler arasında bilinen en eskiye varoluşsal bir yolculuk sağlayan Göbeklitepe, taştan tapınakların arasında hayatın bir ucundan diğerine nasıl geçildiğini ve sonsuz yolların nasıl birbirine bağlandığını fısıldıyor adeta. Doğumdan ölüme dek “öze” sorulması gereken “Ben kimim?”, “Neredeyim?” ve “Neden buradayım?” sorularını yeniden akıllara getiriyor ve ürpertici güzelliğiyle bizlere bir kez daha bir bütünün parçası olduğumuzu anımsatıyor!