Gökçeada Gezi Rehberi
Eski ismi İmroz olan Gökçeada’nın Antik Çağ’a ilişkin tarihi konusunda pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Adanın en eski yerleşiklerinin Pelasglar olduğu bilinmekte. Miltiades adayı MÖ 500’de Atina’ya bağlamıştır. Roma egemenliğine kadar da Atina yönetiminde kalmıştır. 1455’te Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılan Gökçeada, 1922 – 1923 yılları arasında Yunan işgalinde kalmıştır. 1923 yılında Lozan Antlaşması ile 22 Eylül 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanan adada bu gün Kurtuluş Günü olarak kutlanmaktadır.
Gökçeada “dört tarafı hüzünlerle çevrili yaşam parçası” olarak nitelendirmekte… 1960 nüfus sayımında 5500’e yakın Rum, 300’e yakın Türk yaşıyormuş adada. Bugünse 9000’e yakın nüfusun sadece 300’ü Rum. Devlet politikaları, okullarının kapatılması, topraklarına el konması, 6-7 Eylül olayları, bize şimdi uzak birer hikaye gibi gelen ama binlerce insanın yaşamında büyük trajedilere yol açan benzeri olaylar, kaçışlara, terk edişlere, toplu göçlere sebep olmuştur.
Gökçeada Tarihi
Adanın bilinen en eski yerleşim yerlerinden olan Kaleköy’de Hellen öncesi dönemlere ait olduğu düşünülen, Bizans ve Ceneviz zamanında onarılmış ve yenileri eklenmiş kale surlarının kalıntıları bulumaktadır. M.Ö. 5.yy’da Atinalılar tarafından, bu surların etrafına Yunan kent devletlerine benzer bir akropol kurulduğu biliniyor. Kale surlarında ve bazı evlerin duvarlarında akropolden kalma taşların kullanılmıştır. Köyün etrafında antik yazıtlara, mermer mimari kalıntılara ve heykel parçalarına da rastlanıyor.
Adanın ayakta kalmış diğer tarihi kalıntıları, Dereköy yakınındaki Paleokastro Kulesi ve Yuvalı Plajı’ndaki Pirgos Kulesi’dir. Gökçeada, yaklaşık 500 sene Osmanlı hakimiyetinde olmasına rağmen Osmanlı’dan kalma sadece 1 cami, 4 çamaşırhane ve 1 çeşme bulunuyor. 1800’lü yıllarda yapılan bu eserlerin hepsi ada merkezinde yer almakta..
Polonya’nın Lidzbark Warminski kentinde 23 – 26 Haziran 2011 tarihleri arasında yapılan 2011 Sakin Şehirler Genel Kurulu’nda, Gökçeada CittaSlow uluslararası ağına dahil oldu. Gökçeada dünyanın ilk CittaSlow adası ilan edildi.
Türkiye’nin en batı noktası, en büyük adası olan kekik kokulu bu ilçenin; emsalsiz florası, tarihi Rum köyleri görülmeye değerdir.. 2017 yılında açılan ve 1 sene sonra Tarihi Kentler Birliği tarafından ‘En İyi Kent Müzesi’ seçilen Gökçeada Kent Müzesi; adanın ekonomisini, tarımını, ticaretini anlatıyor. Gökçeada’da yıllardır yaşayan Gökçeadalıların kültürlerini ve geçmişten bugüne taşıdığı eşsiz eserleri barındırıyor..
Gökçeada’nın öne çıkan temel ayırdedici değerleri;
- Türkiye’nin ilk ve tek sualtı milli parkı ,
- Organik tarım üretiminde pilot bölge,
- Tatlı su kaynakları bakımından Ege Denizi’nde 1. dünyada 4. sırada,
- Türkiye’nin en batı noktasındaki İnceburun,
- Türkiye’deki Citta Slow üyesi yerleşimlerden biri,
- Akdeniz foku koruma bölgesi,
- Adanın yarısından fazlası sit alanı,
- Türkiye’nin en büyük adası,
- Gökçeada’ya özgü İmroz Koyu.
Gökçeada Plajları
Gökçeada’da denize girilebilecek, cennet gibi birçok bakir koy ve plaj bulunuyor. Bunlardan sadece bazılarında konaklamak mümkün.
Adada hakim rüzgar kuzeyden olduğu için, genelde güney kıyıları denize girmek için rüzgarsız ve sakin oluyor. Güney kıyıları boyunca ilerleyen araba yolunda giderken bu koyları kolayca farkedeceksiniz. Ama toprak yollara girmeden en bakir olanları keşfedemezsiniz! Bakir koylara giderken yanınıza şemsiye ve su almanızda fayda var.
Hava lodosa döndüğünde (güneyden estiğinde) ya da rüzgarsız olduğunda kuzey kıyıları denize girmek için ideal oluyor. Ama kuzey kıyılarında denize girmek için, karadan ulaşabileceğiniz koy sayısı çok az. En çok tercih edileni, sualtı parkı içinde yer alan Yıldızkoy. Burası akvaryum gibi denizi ve çanak şeklindeki korunaklı yapısı ile kuzeyin en kalabalık plajı.